Genç olmak genç kız/delikanlı olmak aslında ergenlik dönemiyle başlayan bir olgu. Adı üzerinde “deli”kanlı olmak da denebilir. Bir anlamda bu çocukları frenleri tutmayan arabalara benzetmek sanırım çok da yanlış olmaz. Özellikle günümüzdeki ergenleri ele alacak olursak yetiştikleri çevre ve kültürel farklılıklar nedeniyle geçmişe göre oldukça farklı genç yetişkinlerle karşı karşıya kalmaktayız. Ben ergen yerine genç yetişkin kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Çünkü bu çocuklar yaşadıkları biyolojik ve psikolojik değişimlerle birlikte çocuk mu yetişkin mi oldukları konusunda karar veremiyorlar. Buna ailelerinin de tutumları eşlik edince iyice içinden çıkılmaz bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

“Oğlum kocaman adam oldun hala….” yada “Daha bunları konuşamayız küçüksün…” gibi cümleleri genç yetişkin bir bireye söyleyen anne-babalar aslında ne yaptıklarını çok da fark etmiyorlar. Haklı olarak da kafalarından bir saniye ben “çocuk” muyum yoksa “yetişkin” miyim? Soruları geçiyor bu genç bireylerin.

 

Son dönemlerde çevrenizdeki gençlere kulak misafiri olursanız hep aynı sohbetlere şahit olabilirsiniz. “Damla duydun mu Ahmet kiminle çıkıyormuş?”, “Bora, oğlum Arzu’nun geçenlerde bana çektiği mesajı gördün mü?” yada “Ben ödevi bitiremedim sen yaptıysan bana –forward- eder misin?”. Bu örnekler günlük hayatımızın içinde sıklıkla karşılaştığımız kültürel yozlaşmayı da ortaya koymakta. Özellikle 90lı yıllarda başlayan chat kültürü 12-25 yaş arası tüm gençleri ve hayatlarını ele geçirmiş durumda. Teknoloji bağımlılığıyla birlikte gelişen bu kültür aslında gençleri sosyallikten uzak ve bilgisayar başında bir yaşama itiyor. Tabii ki sadece bilgisayarı da suçlamamak lazım. Önceden ödevleri ve araştırmaları için kullandıkları kitaplar ve ansiklopediler yerine hayatlarını işgal eden olmazsa olmazları Google’ı da anmadan geçmeyelim. Bu bilgi kaynağının keşfiyle birlikte evden çıkmalarına da gerek kalmadı. Arkadaşlarıyla konuşmak, ödevlerini yapmak, oyun oynamak ve kısacası zamanlarını değerlendirmek için hayatlarının merkezine bilgisayar yerleşti.

 

Teknoloji bağımlılığıyla birlikte yapılan reklamlar, filmler ve diziler eşliğinde dayatılan kültürün de etkisiyle diğer bağımlılıklarda da son dönemde oldukça artış görüldü. Özellikle sigara kullanımının ilkokul çağlarına kadar indiği günümüzde, alkol ve madde kullanım oranı da yadsınamayacak derecede yüksek. Bir gruba ait olma, o grubun üyesi olma kriterlerini, gerçekleştirmek isteyen genç yetişkinlerimizin bu tarz bağımlılıklarının gün geçtikçe artış göstermesi de üzücü bir gerçek.

 

Diğer önemli bir konu da; dayatılmaya çalışılan kültürün oluşturduğu bireylerin tek tip haline gelmesi. Aynı giyim tarzına sahip olan, aynı tarz müziklerde eğlenen ve aynı tarz kafelere gitmeyi rütbe kazanmak olarak nitelendirmek gibi… Dinledikleri müziğin, izledikleri dizilerin iletişim modelleri ve dejenerasyon yarattıkları dilimizdeki etkiyi fark etmemek mümkün değil. Dizilerdeki replikleri kullanmadıkları zaman bulundukları ortamdan dışlanan gençlerin “mecburen” bu dizileri izlediği gerçeği mi karşımıza çıkıyor acaba? Sadece iletişim modelleri değil de davranışlarındaki değişimlerin de dizilerdeki karakterleri model alarak olması şaşırtıcı bir sonuç değil sanırım.

 

SBS, OKS, ÖSS derken, hayatımız “S” ile biten birçok sınavdan ibaret aslında. Ama bu sınavları vermeye çalışan geleceğimizi temsil edecek nesile daha bilinçli yetişkinler olarak yol göstermeliyiz. En önemlisi de Konfiçyüs’ün dediği gibi “Karanlığa küfredeceğimize bir mum yakmalıyız” değil mi?