Psikolojik süreçler tanımlamalarına yeni dönem kazandırılan boş yuva sendromu; çocukları veya birlikte yaşadıkları bir bireyin; evlenme, şehir değiştirme gibi sebeple evden ayrılışı ardından gelişen, depresif ve hüzünlü ruh hali olarak tanımlanır. Kayıp yaşantısı gibi deneyimlenir.  Deneyimleyenler  genellikle bakım veren, giden kişinin çeşitli sorumluluklarında yardımcı olan, yaşam ortaklığı süreci içinde olan kişilerdir.

Sendromun gelişmesine eğilimli kişilik yapısına bakıldığında bazı ortak öğelerden  söz edilebilir; 

·         Kendi ihtiyaçları yerine, başkaları için yaşayan,

·         Çocuklarına aşırı bağlı yada bağımlı,

·         Uğraşı veya mesleği olmayan,

·         Kendiyle yalnız kalma deneyimi olmayan,

·         Sosyal ağı zayıf  kişilerde,

 

Yaşam döngüsü içinde baktığımızda doğumumuz ardından çeşitli roller ve sorumluluklara sahip oluruz. Bu sorumluluklar  zaman zaman değişse de,  yaşam rolleri açısından anne - baba olmak  sahnede en uzun kalınan roldür. Bir kez bu role seçildiyseniz, çocuklarınızın yaşamı boyunca oynayacağınız bu  rolde,performansınızı nasıl ortaya koyacağınız ise size kalmıştır.

Çocuklar, bebeklik ve ilk okul çağında en çok bakıma ihtiyaç duyarken, yaşları ilerledikçe bireyselleşir ve bağımsızlaşırlar. Bu ayrışmaya olan dayanıklılık ne kadar fazla olursa, boş yuva sendromuna yakalanma riskiniz o kadar azalır.

Doğaya baktığımızda  denge ilkesiyle çalıştığını fark ederiz. Dengeli, duyarlı, yeterli oranda ilgi, sevgi ve bakım üstlenirken, kendimize yaptığımız yatırımlara da özenli davranırsak, kurduğumuz ilişkiler, daha nitelikli ve sağlıklı olacaktır.

Kendinize, partnerinize ve çocuklarınıza uygun mesafede kurduğunuz, zengin, empatik ve paylaşımcı bir yaşam dilerim.

 

Uzm. Psk. Merve Otçeken