Çocuk

GÜVENSİZ BAĞLANMAYA DAYANAN GELİŞİMSEL TRAVMA VE SONUÇLARI: BİR DERLEME YAZISI
DEVELOPMENTAL TRAUMA AND BASED ON INSECURE ATTACHMENT: A REVIEW ARTICLE

Çağla ÖZCAN (*)

Öz

İnsan beyni en hızlı gelişimini erken yaşlarda göstermektedir. Bu süreçte bebeklerin sağlıklı bir şekilde gelişim gösterebilmeleri için onlara düzenli ve tutarlı olarak bakan bir kişiye ihtiyaçları vardır. Aksi söz konusu olduğunda ve bebek bire bir ilişkilerden mahrum kaldığında sonuçları ciddi yıkıcı deneyimler olabilir. Son dönemde yapılan araştırmalar gelişimsel travma ve doğurduğu sonuçların insan ilişkilerinden ayrı şekilde değerlendirilmemesi gerektiği konusunda sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu yazıda kişinin erken çocukluk döneminde bakım veren ile kurduğu güvensiz bağın sebep olduğu gelişimsel travmanın yaşamına olan etkisinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.

Anahtar kelimeler: güvensiz bağlanma, gelişimsel travma, erken çocukluk dönemi

Abstrack

The human brain shows its fastest development at an early age. In this process, babies need a person who takes care of them on a regular base and consistently so they can have a healthy development. If the baby deprives of an individual relationship in early age, the consequences can be seriously devastating experiences.

Recent research has shown that developmental trauma and its consequences should not be evaluated separately from human relationships. In this article, we aimed to look at the effect of developmental trauma on the life of the person, which is caused by the insecure connection with the caretaker in early childhood.

Keywords: insecure attachment, developmental trauma, early childhood

 

 

 

Travma

Travma, günlük yaşantımızda yalnızca stresi çoğaltan durumlar olabilmekle birlikte, günlük işlevimizi bozan, aniden gelişen, korku, kaygı, çaresizlik ve anksiyeteye sebep olan, bireyin algı ve anlamlandırma işlevini sağlıksız hale dönüştüren olaylar olarak tanımlanır. (4) Kişi yaşama, vücudunun bütünlüğüne, sevdiklerine, inanç sistemlerine karşı tehlike algılaması, durumun o kişi için travmatik bir deneyim olduğunu göstermektedir. Her birey farklı durumlara farklı tepkiler vermektedir. Bu nedenle bir olaya travma diyebilmek için kişisel farklılıkları göz önüne almak gerekmektedir. Yapılan araştırmalarda travmaya fiziksel yakınlık travmadan etkilenme ile doğru orantılıdır. (4)

Gelişimsel Travma

Travmanın; gelişimin kritik zamanlarında yaşanmış olması (erken çocukluk ya da ergenlik); tekrarlayıcı, uzamış ya da biriken bir biçimde yaşanması; insan eliyle, özellikle çocukluk döneminde bakım veren kişi tarafından ihmal ya da istismar (fiziksel/cinsel/ duygusal) yoluyla uygulanmış olması travmayı gelişimsel travma haline getiren özelliklerdir. (3)

Bağlanma

Bebeklerin çok küçükken dünya ile ilgili deneyimlerine anlam verebilmek ve bunların hakkında düşünmek için annelerinden epeyce yardım almaya gereksinimleri vardır. Eğer bebek ilettiği ilkel kaygılarını kapsayan bir yetişkinin yardımını deneyimleyebiliyor ise kendinin düşünüldüğü deneyimini de varsaymaktadır. Eğer bu anne bebek arasında kurulan bağ deneyimi tutarlı ise, annesine fiziksel ve zihinsel olarak daha az bağımlı olduğu zaman bu deneyimlerine bağlı kendisi üzerine düşünebilmeyi başaracaktır. (8)

Bağlanma kuramına göre erken çocukluk dönemindeki kişiler, yalnızca kendilerini koruyan kapsayan yetişkinin varlığında hayatlarını sürdürebilmektedirler. Bebekler bakımını sağlayan kimse ile bağ kurmaya yardımcı davranışlar (emme, gözlemleme, gülüme, ağlama, hissetme) ile yaşama başlarlar. (6) Bebeğin doğuştan itibaren sahip olduğu bu özellikler bakımını sağlayan kişi ile düzenli ve tutarlı bir ilişki sonucu giderek gelişim gösterecektir.

Bağlanma sürecine kesitsel olarak baktığımızda; doğumdan 8-12 haftaya kadar olan bağlanma öncesindeki süreçte bebek çevresindeki kişileri birbirinden ayrı algılayamaz ya da bu algısı oldukça sınırlıdır. Bağlanmanın gözlemlenmesi 8-12 haftadan 6 aya kadar olan dönemde ortaya çıkar. Bu süreçte bebek anneyi diğer insanlardan ayırt etmektedir ve dünyayı annesi üzerinden anlamlandırmaya başlamaktadır. Bağlanmanın tam anlamıyla gerçekleştiği süreç ise 6-24 ay arasındadır. (6)

Erken çocukluk döneminde bebekler kendisi ve başkaları hakkındaki düşüncelerinin bakım vereninin gözünden şekillendirmektedir. Bakım veren kişi bebeğin ihtiyaçlarına yanıt verdiğinde, bebek bakım verenin güvenilir olduğuna kendisinin de değerli olduğuna dair bilişsel düşünceler geliştirecektir. Aksi olduğunda ise bakım veren bebeğin ihtiyaçlarına duyarsız ise ya da tutarsız tepkiler verdiğinde bebek bağlanma figürünü yani bakım verenini güvenilmez kendisini de sevilmeye ve değer görmeye değmez biri olarak görür. Bebeğin bakım vereni ile oluşturduğu içsel çalışan modeller hayatının diğer evrelerine de aktarılacaktır. Nitekim oluşan bu modeller kişinin yaşam süresince ilişkilerinde belirleyici unsur olacaktır. Erken çocuklukta oluşan bu bilişsel inançlar, kişinin gelecekte kendisine ve diğerlerine dair algılarını, düşüncelerini, kişilerarası ilişkilerini ve tutumlarını şekillendirmektedir. (7)

Bağlanma Kuramında, bakım verenin bebeğiyle kurduğu ilişkinin niteliği esas olandır. Kişinin erken çocukluk döneminde kurulan bağ yaşam boyu etiklerini gösterecektir. (1) Kurulan tüm bağlar olumlu değildir. Tamamen olumlu olmayan bağlanmalar, güvensiz olarak isimlendirilir. Güvensiz bağlanma, kişinin ilerleyen yaşamlarında olumlu ilişkiler kurmasını ve gelişimini ciddi anlamda engellemektedir.

Güvensiz Bağlanmanın Sebep Olduğu Gelişimsel Travma Sonrası Etkiler

Bebekler birçok şeyi yapamaz fakat kopya ederler. Bu sayede anne ve bebek arasında iletişim kurulmaktadır. Bebek empati kurmayı da bu sayede öğrenecektir. Ayna nöronlarımız birbirimize çevremizdekileri taklit etme yeteneğini sağlar. Anne gülümseyince bebek de gülümser, bebek kıkırdayınca anne de güler. Hem annenin hem de bebeğin ayna nöronları birbirlerini bu şekilde taklit etmeyi öğrenecektir. (10) Bebeklerin beyninde yaşamlarının ilk iki yılında oluşturduğu ve ilerki yaşamlarında kullanacağı bilişsel inançları annesiyle kurduğu bu ilişkinin niteliğine bağlı olacaktır. Bu sayede sevdiklerine, arkadaşlarına, eşlerine nasıl davranmaları gerektiğine dair zihinlerinde şemalar oluşacaktır. (5) Birbirimizin mutluluğunu, üzüntüsünü bu şekilde öğreniriz fakat kurulan bu ilişki için küçük de olsa engellenmelere ihtiyaç duymaktadır. Yani çok kısa süreli olarak bakım verenin bebeğe tepkisiz kalmasıdır.
Bu şekilde küçük dozlarda strese maruz kalarak hayatımızda yaşadığımız küçük dozda olan streslerle baş etmeyi öğreniriz. Yani kısa süreli beklese de sonunda altının değişeceğini, karnının doyacağını öğrenen bebek kısa süreli beklemenin dayanılabilir olduğunu öğrenecektir. Bununla birlikte eğer bir bebek yüksek düzeyde ihmal ve istismara dayanan bir ortamda yetişirse beyni de bu şekilde davranmaya yatkın davranışlar gösterecektir. (9)

Ebeveynleri tarafından istismar edilen bebeğin istismar eden ebeveynleri de kendi geçmişlerinde benzer şekilde travmatik yaşantılara maruz kalmış kişilerdir.Yani bebeğini ihmal eden ebeveyn de çocukluğunda ihmal edilmiş olması yüksek olasılıktır. (10) Travma geçiren çocuklar çok zor bir durumdadırlar. İhtiyaç duyduklarında ebeveynlerine koşmak isterler fakat aynı travmatik deneyimlere maruz kalmak korkusuyla yapamazlar. (5) Erken yaşlarda gelişim aşamasındaki bir beyin deneyimlere en açık olduğu süreçtedir. Olumlu olumsuz her deneyimden hızlı bir şekilde etkilenmektedir. Beyni henüz gelişim çağında olan bu çocukların küçük yaşta stres tepki sistemleri sürekli aktif edilmiştir. Yaşanılan bu stres hafızaya kaydedilmektedir. Bu çocuklar gelişimsel travmaya maruz kalmaktadırlar ve izlerini yaşam boyu taşımaktadırlar. (9)

Gelişimsel travmaya maruz kalan çocuklar duygularını sağlıklı biçimde kontrol edemez. Kişiliklerinde bölünme belirtileri vardır. Bedensel şikayetleri vardır. Bu kişilerin bağlanma sisteminde oluşan hasar nedeniyle problemleri görülmektedir. Bebekliğinde tehlikeli bir durum sezdiğinde kendisine yardım sağlamamış, yanında olmamış, çaresiz bırakılmış kimseler yaşamının diğer yıllarında da çevresindeki insanların aynı şekilde davranış sergileyeceklerini düşünecek, yardım istemeyecektir. Problemlerinin üstesinden kendisi gelmeye çalışacaktır. (5)

Travmaya maruz kalan kişilerin, sosyal ilişkileri, beynin duygu durumları, soyut algıyı kontrol eden kapasitesi aşırı hassaslaşmış ve risk altına girmiştir. (5) Travma maruzu kişiler hassaslaşmış stres sistemleri nedeniyle sürekli tetiktedirler. Bu oldukça yorucudur ve çok fazla enerji gerektirir. Negatif duygular deneyimiyle yaşanılan olaylar pozitif duygulara göre çok daha kolay hatırlanmaktadır. Bunun nedeni ise olumsuz olayları hatırlamak ve ileride tekrarlanırsa ondan kaçınmak hayatta kalmak için kritiktir. Kişinin beyni onu geçmişte öğrendiği deneyime dayanarak onu korumaya çalışır.Travma mağduru çocuk sözel olmayan bilginin söze olan bilgiden daha fazla önem verir. Bir tehlike hissediyorsa beynin fonksiyon kontrolünü elinde tutan kısmı değişir; kendini ne kadar tehdit altında hissediyorsa davranışları da o kadar ilkel olacaktır. (9)

Travmatik yaşantılar hem beden hem de zihne zarar vermektedir. Bebekler yeterli sevgi, ilgi, şevkat gibi durumlarını deneyimlememiş ise beyinlerinin ilişki kurma ve sosyal işaretleri anlamaya yardım eden kısmı sağlıklı gelişim göstermeyecektir. Bu bebekler sağlıklı insan etkileşimlerinde zevk alamamayı öğrenirler. (5) Çarpık zihin teorileri vardır. Başkalarının yerinde olmayı anlayabilirler ve başkalarının nasıl davranacaklarını tahmin edebilirler fakat başka insanların ne hissettiklerini önemsemezler. Herkesin de aynı amaçla davrandığını gösterdiğini düşünürler. Bu kişiler duygusal olarak donmuş gibidirler. (10)

Travmaya maruz kalan çocuklar, ciddi uyku problemleri, yüksek nabız sayısı, sürekli endişe, en ufak sese karşı aşırı hassasiyet, çekimserlik, saldırganlık davranışları geliştirebilirler. Kaçmakta veya saldırmakta etkisiz olan bebekler ve küçük çocuklar için aşırı stres verici durumlar karşısında dissosiasyon tepkisine çok sık rastlanır. Dissosiasyon çok ilkel bir tepkidir. Dissosiasyon sırasında beyin vücudu herhangi bir yaralanma için hazırlar.

Acı verici olaylara dair alınan önlem niteliğindedir. Bebek ya da çocuk psikolojik olarak kendini dış dünyaya kapatır. Bunu yapmasındaki amaç zarar görmek istememesidir. Dissosiasyondan muzdarip olan çocuklar derslere gerekli dikkati veremezler, gündüz düşleri görürler. (10) Travma mağduru çocuklarda büyüme aksaklıkları da görülmektedir. Erken yaşta bağ kuramayan çocuklar ortalamadan daha küçük beyinlere sahiplerdir. Beynin belirli bölümlerinde ciddi küçülmeler söz konusudur. Bu çocuklar yeni becerileri normal çocuklar gibi yirmi otuz tekrarda değil yüzlerce tekrar sonrası öğrenmektedirler. (16) Travmaya maruz kalan çocuklar doğdukları andan itibaren kalıcı bağ kuramadıklarından ötürü tanıdıkları insanlara tepkisiz kalabilirken, yeni tanıştıkları yabancılara gereksiz yakınlık gösterebilirler. Bu aşırı sevgi dolu davranışlar bağ kurmak amaçlı değil daha çok boyun eğme davranışlarıdır. Bu şekilde karşısındaki yetişkine tehlikeli olmadığını göstermeye çalışır ve aynı şekilde karşısında kendileri için tehlike olabilecek yetişkinleri etkisiz hale getirdiğini düşünür. (10) Travma mağduru çocukların tepkileri bazen anlaşılır olmayabilir. Doğal olarak her birey için yeni ortamlar streslidir fakat travma geçirmiş çocuklar karmaşanın ve öngörülemezliğin normal olduğu ortamlardan geldiği için gerçekten sakin ve güvenli durumlara korkuyla tepki verebilirler. Kaosun kaçınılmaz olduklarını düşündükleri için bunu kontrol altına alabilmek için rahat ve öngörülebilir durumları karmaşık durumlara sürükleyebilirler. (9)

Yapılan araştırmalar bakım veren kişiyle bebek arasında kurulan güvensiz bağın sebep oluşturacağı travma ve sonuçlarına ilişkin somut örnekler sunmaktadır. Yetimhanede yetiştirilen çocuklar ve soğuk cezaevinde yetiştirilen çocuklar karşılaştırıldığında cezaevindeki çocukların her bakımdan daha iyi şartlarda olduğu gözlemlenmiştir. Cezaevindeki çocukların çok daha az hastalığa yakalandıkları, genel anlamda daha sağlıklı oldukları ve gelişimlerinin buna uygun bir süreç izlediği gözlenlenmişti. Zihinsel ve duygusal açıdan normal görünüyorlardı. Buna karşın, yetimhanedeki çocuklar yeterinci iyi beslenmelerine steril ortamda büyümelerine rağmen çok daha sık hasta oludukları yeterince kilo almadıkları, hem duygusal hem de zihinsel pek çok sorun yaşadıkları gözlenmiştir. Cezaevindeki ve yetimhanedeki çocukların IQ seviyeleri karşılaştırıldığında ise yetimhanedeki çocukların IQ’ları yetmiş yedi iken hapishanedeki çocukların ise seksen altı olduğu görülmüştür. Cezaevindeki çocukların hayatını kurtaran etmen ise anneleriyle kurdukları empatik bağlardı. Yetimlerin bu olumsuz gelişimlerine yol açan şey ise steril olmayan koşulların değil sevgi eksikliğinin olduğu görülmüştür. (12)

Zeka gelişim travmalarına karşı bir kalkan görevi görmese de araştırmalar çoğu kez hiç de azımsanamayacak bir fark oluşturduğunu göstermektedir.Dirençlilik üzerine yapılan araştırmalar zeki çocukların stresli ve kargaşalı çocukluk dönemleriyle daha kolay başa çıkabildiğini göstermektedir. (13)

Bebek bakımının yeterli sağlanamadığı ülkelerde yapılan araştırmalarda yüksek bebek ölüm oranları görülmektedir. Bu ölümlerin en çok olduğu ülkede her yüz bebekten on sekizi henüz bir yaşına gelmeden öldüğü görülmektedir. (9)

Nazilerin Yahudilere soykırım uyguladığı süreçte Yahudilere yardım etmek için hayatlarını tehlikeye atan Yahudi kökenli olmayan Avrupalıları inceleyen bir araştırma da nüfusun yarısını oluşturan bu kesimle aynı bölgede yaşayıp yardım etmeyenler arasında önemli farklılıklar olduğu saptanmıştır. Yardım edenler, ebeveynleriyle güvenli bağ kuran samimi aile ilişkileri olan aile yapılarından gelmekteydiler. Yardım etmeyenler ise kapalı sosyal olmayan tekdüze ilişki yaşanyan kimseler olduğu gözlenmekteydi. (17)

Araştırmalar bebekliklerinde annelerine depresyon teşhisi konulmuş çocukların konuşma becerilerinin daha düşük olduğunu ve yaşamlarının ilerki evrelerinde davranış bozuklukları, depresyon, bağımlılık ve diğer zihinsel rahatsızlıklara yakalanmaya yatkın olduklarını göstermektedir. Depresif annelerin çocukları içe kapanık olmaya yatkındır. Ayna nöronları annelerinden depresyonu kopyalar ve kendi içinde çoğaltır. (14)
Güvenli bağlanma ve obezitenin arasındaki ilişki araştırmalarında erken yaşta duygusal ilgiden en çok mahrum edilen çocukların genelde en büyük porsiyonları aldıkları gözlemlenmiştir. Aynı zamanda da tabaklarında çok az şey bırakmaktaydılar. Böylelikle kendilerini bir daha aç ya da tükenmiş hissetmeyeceklerine ikna etmeye çalışmaktaydılar. (8)

Sonuç

Beyin en sıklıkla neyi yapıyorsa kendini o yönde geliştirecektir.Her gün yapılan ve yapılmayan şeyler beynimizi şekillendirmektedir. Beyin ne kadar ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak değişik gelişimler göstermektedir. Olumsuz yaşam deneyimlerine maruz kalan çocukların beyni kısır döngü halindedir ve bu kısır döngüyü kıracak ilişkilere ihtiyaçları vardır. (10)

Bebeklerin anneleriyle ya da birincil bakımını karşılayanlarla vakit geçirmeye ve gereksinim duyduklarında yanlarında görmeye temel fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasına ihtiyaçları vardır ve bu doğrultuda dikkat edilmesi gerekmektedir. Yani çocuklarla daha fazla zaman geçirilmeli, sevgi, ilgi gösterilmeli, onların kendilerini başkalarının yerine koymaları konusunda konuşulması ve tüm bunları karşılıklı keyif alarak yapılmalıdır. (9)

Çocuklukta olumsuz yaşantılar ne kadar fazla ise, bireyin ilerki yaşam dönemlerinde çarpık ilişkiler geliştirmesi ve olumsuz beden ve zihin algısı oluşması o denli yüksek olacaktır. Erken çocukluk dönemindeki olumsuz deneyimler kişinin yetişkinlikte cinsel istismara uğrama olasılığını, kadının evliliğinde, evinde şiddete maruz kalma olasılığını artırmaktadır. Nitekim çocuklukta karşılaşılan olumsuz yaşantılar ne kadar fazla ise, ileride kötü yaşantılar ile karşılaşma olasılığı da o kadar yüksek olacaktır. (5)

Fiziksel şiddet de çocuklar yıkıcı sonuçlara sebep olmaktadır. Yaşları be ile on altı arasında olan yedi yüz çocuğun incelendiği bir araştırmada, ebeveynlerinin dayağına maruz kalan çocukların ergenlik döneminde ebeveynleriyle daha kötü ilişkiler yaşadığı sonucu görülmüştür. (15)

Travma süreci ne kadar uzunsa, maruz kalınan travmanın ciddiyeti ve etkilerinin iyileşmesi o kadar uzun bir süreç gerektirecektir. Bundan dolayı güvenli ilişki kurmamış olan bir bebeğin bedeninde ve zihnindeki hasarı en aza indirmek için erken müdahalede bulunmak oldukça önemlidir. Yani erken çocukluk döneminde yaşanan mahrumiyet ne kadar zarar verici olursa olsun kurulan yeni ilişkinin niteliği iyileşme sağlayacaktır. Empatinin temellerinin erken çocukluk dönemindeki kurulan bağ ile atılmasına karşın sonradan yaşanılacak güvenli ilişkiler kişinin büyük yol almasını sağlayabilecektir. (9)

Travmaya maruz olmuş çocukların tedavisinde güvenli ortam sağlamak oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle öngörülebilen, tekrarlayıcı, tutarlı, saygılı, nazik ve güvene dayalı ilişkiler kurmak gerekmektedir. Çünkü bu çocuklar olumsuz deneyimleri dolayısıyla bir bakıma acı çekmektedir ve bu davranışlardan kaçınmak için hırçın, saldırgan tavırlar sergileyebilirler. Onların iyileşmesinde sabırlı, sevgi dolu ilgi büyük katkı sağlayacaktır. Bu çocukların olumsuz bilişsel şemalarının düzelmesi için çevresindeki kişilerle güvenli bağ kurmaları gerekmektedir. Aksi takdirde beyinlerinin o bölümleri çok az gelişim gösterecektir.

En doğal ve en büyük iyileşme ilişkilere dayalıdır. İlişkiler yaşamımızı alt üst de edebilir süresini de uzatabilir. Kişi güçlü ilişkilere sahip ise bağışıklık sistemi güçlenir, ömrü uzar, ameliyat sonrası iyileşme süresi hızlanır, depresyon ve anksiyete riski büyük ölçüde azalır. (11) En nihayetinde sağlıklı ilişkiler için sağlıklı erken çocukluk yaşantılarına ihtiyacımız vardır. Beyin bu örüntüler doğrultusunda gelişecektir.

Kaynaklar

1. Soysal A.Ş, Bodur Ş, İşeri E, Şenol S. Bebeklik Dönemindeki Bağlanma Sürecine Genel Bir Bakış. Klinik Psikiyatri Dergisi 2005; 8:88-89.

2. Tüzün O, Sayar K. Bağlanma Kuramı ve Psikopatoloji. Düşünen Adam Dergisi 2006; 19 (1):24-39.

3. Fırat S, Baskak B, Gelişimsel Travmanın Uzun Dönem Etkileri ve Bunlara Aracılık Eden Nörobiyolojik Mekanizmalar. Kriz Dergisi 20(1-2- 3); 25-41

4. Erol N, Öner Ö. Travmaya Psikolojik Tepkiler ve Bunlara Yaklaşım. Türk Psikologlar Derneği 1999.

5. Bademci Ö, Çav E. Change for Traumatised Children: Therapeutic Approaches That Work for Street Children, Sokakta Yaşayan Çocuklar için Terapötik Bakış Açısı ve Uygulamasının Tanıtılması Sempozyumu, 2012,Maltepe Üniversitesi Yayınları, 2013.

6. Kökçü F, Kesebir S. İki Uçlu Olgular ve Çocuklarında Bağlanma Biçiminin Mizaç ve Kişilik Özellikler ile İlişkisi: Kontrollü Bir Çalışma, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Aydın 2009.

7. Yıldız M. Bağlanma Kuramı Açısında Yaşlılık Dönemine Genel Bir Bakış. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012; cilt:36 sayı:1

8. YOUELL Biddy, Öğrenme İlişkileri Eğitimde Psikanalitik Düşünce, Haz: Erkan Uğuzalp, Evrem Tilki, Alper Şahin, Bağlam Yay., İstanbul 2015.

9. SVALAVITZ Maia ve PERRY D. Bruce, Sevmek İçin Doğarız, Haz: Ertuğrul Mehmet Koç, Kuraldışı Yay., İstanbul 2011.

10. SVALAVITZ Maia ve PERRY D. Bruce, Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk, Haz: Elif Söğüt, Okyanus Yay., İstanbul 2012.

11. HAIDT Jonathan, The Happiness Hypothesis, Basic, New York 2006.
12. C. A. Nelson, C. H. Zeanah, N. A. Fox, P.J. Marshall, A. T. Smyke, and D. Guthrie,

“Cognitive Recovery in Socially Deprived Young Children: The Bucharest Early

Intervention Project”. Science 318 (December 21, 2007)
13. D. M. Fergusson and M.T. Lynskey, “Adolescent Resiliency to Family Adversity”,

Journal of Child Psychology and Psychiatry and Allied Disciplines 37, no.3 1996: 281-292. See also A. S. Masten, K. B. Burt, G. I. Roisman, J. Obradovic, J. D. Long and A. Tellengen, “Resources and Resilience in the Transition to Adulthood.

14. A. Stein, L. E. Malmberg, K. Slyva, J. Barnes, P. Leach P, and the FCCC team, “The Influence of Martenal Depression, Caregiving, and Socioeconomic Status in the Post-Natal Year on Children’s Language Development”, Child Care Health and

Development 34, no.5 2008: 603-612.
15. J.E. Lansford, M. M. Criss, K. A. Dodge, D. S. Shaw G. S. Pettit, and J. E. Bates,

“Trajectories of Physical Discipline: Early Childhood Antecedents and Develepmental

Outcomes”, Child Development 80, no.5 2009: 1385-1402.
16. Perry D.B, Fear and learning: Trauma-related factors in the adult education process. New

Directions for Adult & Continuing Education Puplication, 2006; 21-27.
17. P. M. Oliner and S. Oliner, Toward a Caring Society: Ideas into Action, Wesport, CT:

Praeger, 1995, p.6.

 

Göztepe Mah. Dr.Rıfat Paşa Sk. Sadık Bey Ap. No:27 K:12 D:12 Göztepe İstanbul
0216 386 70 92