Epiktetos; “Mutluluk ve özgürlük neyi kontrol edip neyi kontrol edemeyeceğimizi anlamamıza bağlıdır. Kişi bu gerçekliği, yani; yaşamın onun kontrolünde olan ve olmayan ögelerden oluştuğunu kabul ettiğinde ve ikisini birbirinden ayırmayı becerdiğinde hem iç huzura hem de iyi bir yaşama sahip olur… der.

Her birimizin hayatında, günlük yaşamında değiştirebildiği, sorumluluk veya kontrol alanında olan bir takım unsurlar var. Alışkanlıklarımız, tepkilerimiz, düşünme biçimimiz, iletişim biçimimiz, iş seçimimiz, arkadaşlarımız, eğitim seviyemiz veya eş seçimimiz gibi. Bunları gerektiği zamanlarda zor da olsa değiştirebiliyoruz.

Bir de bizi ilgilendiren, etkileyen ama değiştiremediğimiz, üzerinde etkimizin olmadığı bir alan var. Bu alanda trafik, hava durumu, yöneticimizin kişiliği, diğerlerinin karakteri–tepkileri, Türkiye ekonomisi gibi bizim dışımızda gelişen ve bizi ilgilendiren unsurlar var. Bu unsurlardan hiçbirini değiştiremiyoruz. Bizi etkiliyor, ama değiştirmek veya kontrol etmek bizim elimizde değil. 

İnsanların çoğumuz kontrol dışı alana, yani değiştiremeyeceği unsurlar üzerine kafa patlatıp duruyor. Tüm enerjilerini buraya harcıyor, çabalıyor, didiniyor… Ama nafile. Sonuçta hiçbir şeyi değiştiremediğini, yerinde sayıp durduğunu fark ettiği için de motivasyonu düşüyor, stres düzeyi artıyor, hayattan beklentileri azalıyor, mutsuzluğun kollarına bırakıyor kendini. Ve bir süre sonra kurban rolü oynamaya başlıyor... Bu halde olmasının nedeni olarak hep dışsal faktörleri suçluyor. Örneğin; ‘Hoca bana taktı... Torpilim yoktu...’ Bir yerden sonra ise artık hareket edemez hale geliyor.

Oysaki kontrol alanına odaklansa, enerjisini değiştirebileceği unsurları değiştirmek için harcasa, hayatının değiştirmeye başladığını görecek. Değiştirebildiği için de hem hayatı değişip daha farklı bir anlam kazanacak, hem de değiştirebildiği için kendine olan güveni artacak.

Kontrol alanındaki unsurları değiştirmek sorumluluk almayı gerektiriyor. Bu sorumluluğu almaya ise herkes yanaşmıyor. Sorumluluk almaktansa, yaşadıkları sorunlarda trafik veya hava durumunu suçlayıp, yönetici veya diğer kişilerin tepkilerini değiştirmeye çalışarak bu sorunlardan kurtulacaklarına, hayatlarının değişeceğine inanırlar. Bunu yapanlar, sadece sızlanırlar ve söylenirler; ama bir müddet sonra bunları değiştiremediklerini fark edip çaresizlik hissetmeye başlarlar ve kurban rolü oynarlar; ‘Ben elimden geleni yaptım, ama olmadı. Nasip kısmet değilmiş, kader böyle, sistem böyle...’ diye söylenmeye başlarlar.

Yaşadıkları olayların, sorunların çoğunun suçlusu, sorumlusu olarak hep kendi dışındaki faktörleri görürler. Terfi alamamalarının, yükselememelerinin, başarısız olmalarının sorumlusu ve suçlusu olarak kendilerini, kararlarını, seçimlerini, tepkilerini, düşüncelerini değil; ailelerini, diğer insanların engellemelerini, torpil ve kayırmaları, şansı ve kaderi görürler. Kendilerini kader kurbanı birer bahtsız gibi algılarlar. Bu gruptakiler için hayat daha zordur. Kontrolü dışsal faktörlere yükledikleri, değişimin mümkün olmadığına inandıkları için de hayatları için, gelişim için, değişim için çaba harcamazlar. Hayatlarını değiştirebileceklerine olan inançlarını kaybetmişlerdir. Bu gruptaki kişilere dış kontrol odağına sahip insanlar diyoruz.

Bazı insanlar ise direksiyona geçip, yaşadıkları hayatın ve karşılaştıkları sorunların sorumluluğunu alırlar. Hayatlarının kendi seçimlerinin sonucu olduğunun farkındadırlar. Hayatlarını değiştirmek için, neleri değiştirmeleri gerektiğini bilirler ve istedikleri zaman şartları değiştirebilirler. Bu gruptakilere ise iç denetim odağına sahip insanlar diyoruz.

Peki, sizler iyi bir yaşam ve iç huzur için ne kadar direksiyona geçiyorsunuz?

 

Klinik Psikolog & EMDR Psikoterapisti Harun YAZICI