İlk kez 2001 yılında tanımlanan mizofoni ‘Misophonia’; tırnak kesme, diş fırçalama, yemek yeme, nefes alma, koklama, konuşma, ağız şapırdatma, hapşırma, esneme, yürüme, sakız çiğneme, gülme, horlama, ıslık, televizyon sesi, klavye tuşlama veya öksürük gibi sıradan, tiz veya düşük perde seslerden duyulan rahatsızlığı ifade etmekte ve toplumun yaklaşık %20’si gibi önemli bir kısmını etkileyen, ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Halka arasında kulak çınlaması olarak bilinen ‘Tinnitus’ tan farklı özelliklere sahip olan bu problem için; laboratuar ortamında yapılan testlerde, mizofoni hastalarına dinletilen bu seslerin kişilerde yoğun kaygı ve öfke yarattığı tespit edilmiş ve bu tepkilerin günlük hayatta psikososyal faktörlerle ortaya çıkması, sorunun psikiyatrik bir tablo olabileceğini göstermektedir. Kişide maruz kalınan seslere karşı yoğun kaygı ve öfke patlamaları yaşanırken, bu durumların yaşanabileceği olası durumlardan kaçınma da en sık karşılaşılan durumlardandır.

Mizofoni tanısı konan kişilerde mizofoniye sıklıkla OKB, anksiyete bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları gibi sorunların eşlik ettiği belirlenmiştir.

Mizofoni problemi için etkin bir ilaç kullanımı olmamak ile birlikte; depresyon veya kaygının şiddetli şekilde eşlik ettiği vakalarda antidepresan veya kaygı giderici ilaçların kullanımı önerilmektedir. Daha güçlü bir iyileşme için psikoterapi desteği alan hastalar, rahatsızlık yaratan durumlara karşı kaygı veya öfkelerini kontrol alabilmekte, dikkat değiştirme tekniklerini kullanabilmektedirler.

Özellikle son dönemde yapılan klinik çalışmalarda BDT ve EMDR gibi psikoterapi yöntemleri ile oldukça etkili sonuçlar alınabilmekte, bazı mizofoni hastalarında rahatsızlık yaratan seslerin etkisini tamamen kaybettiği görülmektedir.

 

 

Klinik Psikolog & EMDR Psikoterapisti Harun YAZICI